Ateizm karanlığından henüz kurtulmuştum. Yokluğun cehennemini iliklerime kadar hissetmiş biri olarak kazandıklarıma sıkı sıkı tutunma ihtiyacı hissediyordum.
Namaz kılmayı bilmiyordum, daha doğrusu çok küçükken öğrendiğim namazı ve duaları unutmuştum. Tekrar öğrenmem biraz zaman alacaktı ama benim kaybedecek bir dakikam bile yoktu. Çünkü solcu arkadaşlarım beni vazgeçirmek için her yolu deneyeceklerdi. Ne kadar kararlı olduğumu gösterebilmek için çok belirgin birşey yapmam gerekiyordu.
Evet belki başörtüsü bir metrekare bir bez parçasıydı ama o kadar derin anlamlar yüklüydü ki iki dünya arasında net bir çizgi çiziyordu. Kesinlikle hemen başörtü takmalıydım. Yoksa solcu arkadaşlarımın üstüme gelmeleri kaçınılmazdı.
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs yurdunda kalıyordum. Hey gidi günler, nelere şahit oldu 105 nolu oda:)
Başörtü bulmak için cemaat evinde kalan arkadaşıma gittim. Durumu anlattım. Önce tereddüt etti "Emin misin? Önce namaz kıl, biraz vakit geçsin, kendini hazır hissedince başörtü de takarsın" dedi.
Kararlıydım, iki dünya arasında net bir çizgi çizecektim, o da ancak başörtüyle olurdu. Akşam bir prova yaptık. Salavatlar eşliğinde başörtümü taktım, kalbim pır pır ediyordu. Bir yandan da arkadaşım bana taktikler veriyordu. "Aman sakın ha hoca dersten çık derse çıkma, yoksa bir daha o derse giremezsin"
Can kulağıyla dinliyordum "Sakın ha dersten çıkma, tamam çıkmam"
Mevsim kış, biraz kalın bir başörtüydü ve hayatımda ilk defa tanıştığım iğneler...
Hep merak etmiştim bu iğneler batmıyor mu diye. Başımda 4 5 iğne olunca başımı sağa sola çevirmekten korkuyordum.
Neyse heyecanla gittim, sınıfta oturdum.
Kafamda deli sorular "Tepkileri ne olacak? hocalar ne diyecek? "
Sıra dışı bir etkinlik yok gibiydi. Sonra Ebru çıkıp geldi "Ama Sena şimdi sırası mı? Ben sana daha bir sürü kitap getirecektim!"
Tahmin ettiğiniz gibi Ebru benimle ilgilenen solcu arkadaş. Konyalı muhafazakâr bir ailenin çocuğu, zeki sevecen biri. Ateist olmuştu. Ailenin çok üzüldüğünden bahsediyordu.
Onunla birlikte çift taraflı araştırmaya karar vermiştik. Ve aslında aynı sonuca da birlikte vardık "Allah var, Allahtan başka ilah yok"
Ama Ebru'nun sevgilisi çok sıkı bir solcuydu. Ve Ebru'nun hayatını yıkıp baştan inşa etmeye ne cesareti ne de gücü vardı. Ah Ebru hala içimde yarım kalmış bir şarkı, hiç dinmeyen bir sızı...
Derken Mr Murray derse girdi. Amerikalı bir hoca. Şöyle bir süzdü, vücut dilinden mutlu olmadığı belliydi ama bunu hiç bir şekilde sözlerine yansıtmadı.
"Oh Sena what a change!" Bu ne değişiklik böyle!
"My New style" Yeni tarzım.
"It fits you" Yakışmış.
O an hocanın hoşgörülü tavrı "Acaba Hristiyan mı olsaydım?" dedirtti resmen. İnsanlara nasıl davranacaklarını çok iyi biliyorlar:)
İkinci ders Türk bir hocamız adını vermeyeceğim ama adının anlamı "yılan kadın" demekti, varın siz düşünün:) derse geldi.
Önce inanmak istemedi. Mevsimin kış olmasından ümitlendi. İngilizce" İçerisi sıcak, bence şalını çıkarabilirsin" dedi.
Ben böyle rahat olduğumu söyledim. Bu arada iğnelerden başımı çeviremiyorum, yan bakıyorum hocaya. Ona kafa tuttuğumu sanıyor:) Birden ses tonu sertleşti ve "Get out i dont want you like that" "Çık dışarı seni böyle istemiyorum" diye bağırmaya başladı:(
Aklımda arkadaşımın cümlesi "Sakın çıkma" Yan yan bakıp(!) "Çıkmam, çıkmam" diyorum.
Zaten çıkacak hal de kalmamış. Kemik yok, et yığını olmuşum korkudan:)
Dışarıda hesap vermem gereken solcu arkadaşlar, evde tedirgin bekleyen bir aile, burada "çık çık" diye bağıran bir hoca, ve bütün bunlar yetmezmiş gibi "zamanı mıydı???!" diye feryat eden bir nefis; dört bir yandan abluka altındaydım:)
Kararlılığımı gören hoca elindeki kalemi yere fırlattı ve sigara içmek için dışarı çıktı. O an sınıfta ölüm sessizliği hakim oldu.
Evet benim için "The end of the world" dünyanın sonu:)
"Bundan daha kötü ne olabilirdi?" diye düşünürken birden sınıfta bir alkış tufanı koptu.
"Yaşa Sena, Yaşa Sena"
Birden kendime güvenim geldi. Mücahide gibi hissediyordum:)
Sonra ne oldu dersiniz?
"Yaşa Sena dersi kaynattın!"
Önce "Tüh be sizi pis carpediemciler" dedim içimden. Meğer dertleri dersin kaynamasıymış:) Sonra demek ki, hiç de dünyanın sonu değilmiş, alt tarafı ders kaynamış deyip rahatladım:)
Birazcık komünist ortamlarda takılan herkes bilir "sınıf farkı, sınıf bilinci" sık sık kullanılan jargonlardandır. Ebru'nun erkek arkadaşı haber göndermiş bana "Sınıf bilinci yok, bize ihanet etti." diye. Korkudan koloni şeklinde dolaşıyordum:) Arkadaşlarımdan ayrı adım atmamaya özen gösteriyordum. Ne çektik bu ideolojilerden be:)
Birgün derse geç kalmışım Güney Kampüste hızlı hızlı adımlarla derse yetişmeye çalışıyorum. Benim solcu grup top oynuyor. Başkan topu öyle bir kafama fırlattı ki, Allah sizi inandırsın sahanın ortasında uzanmış olarak yıldızları tek tek saydım. Neyse ki bu kadarla kurtulduk:)
Kendi gibi düşünmeyene tahammül edemeyen bir tek bugünün muktedirleri değil yani:)
Yıl içinde bayan hocam bir daha hiç yüzüme bakmadı. Beni yok saydı. Ne kadar çabalasam da derste sesimi hiç duymadı. Bana ezik bir böcek muamelesi yaptı. Ve tahmin edeceginiz gibi sene sonunda o dersten kaldım.
Aslında benimle aynı görüşte olan bir sürü erkek öğrenci vardı ama onlarda başörtü gibi belirleyici bir özellik olmadığı için o tarz bir muameleye maruz kalmadılar hiç. Ne yaman çelişki ki, o hocam aynı zamanda feministti:)
Velhasılı kelam, o gün başörtünün bir bez parçası olmadığını, iki dünya arasını ayıran koca bir çizgi olduğunu gördüm. İyi ki de başörtü takmaya karar vermişim:)
Psikolog SÇ
Gündem ve haber analizi, eğitim, kariyer, bireysel gelişim üzerine faydalı testler ve makaleler. Bireysel ve toplumsal sorunlara çözüm önerileri.
Başörtü hidayet ateizm arkadaş eğitim okul öğretmen solcu hatıra anı yurt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Başörtü hidayet ateizm arkadaş eğitim okul öğretmen solcu hatıra anı yurt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
22 Haziran 2016 Çarşamba
Üniversitede başörtülü ilk günüm:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)