2 Temmuz 2016 Cumartesi

Stres Düzeyini Ölçme Testi


Bu yaşta bu stres iyi değil:)




Stres, değişen psikolojik ve fizyolojik şartlar karşısında vücut dengesinin bozulmasıdır.

Stres, uzun süre devam ederse, ruhsal ve bedensel anlamda çok ciddi hasarlara sebep olabilir. Bu yüzden o sizi bitirmeden siz onu hayatınızdan atmalısınız.

İyi bir stres yönetimi ve stresle başa çıkmak için herşeyden önce stres seviyemizi bilmemiz gerekir.

İşte size stres düzeyinizi öğrenmek için kısa, basit ama ölçme değeri yüksek olan bir  test.


Hazır mısınız?

1: Neredeyse Her Zaman

5: Hiçbir Zaman

Her cümleye durumunuza göre 1 ve 5 arasında bir puan verin.




1. Haftada en az 4 gece 7-8 saat uyuyorum.

2. Çok sayıda tanıdığım kişi ve arkadaşım var.

3. Düzenli olarak sosyal etkinliklere katılırım. (Sinema,  gezme,  dışarda yemek yeme vb...)

4. Temel ihtiyaçlarımı karşılayacak yeterli gelirim var. (Ay sonunu getirme telaşı yok)

5. Boyum ve kilom birbiriyle orantılı.

6. Dinsel inançlarım bana güç verir. (Sık sık dua ederim.)

7. Günde en az bir kez sıcak yemek yerim.
8. Günde yarım paketten az ya da hiç sigara içmem.

9. Haftada 5 kadehten az ya da hiç alkoll tüketmem.

10. 50 kilometre içinde güvenebileceğim bir akrabam var. (Başım sıkıştığında hemen yardıma gelir.)

11. Gün içinde dinlenmek için kendime vakit ayırıyorum.

12. Düzenli olarak duygusal etkileşim ve iletişim içindeyim.  (Anlaşıldığımı hissediyorum gibi)

13. Zamanımı iyi kullanıyorum.

14. Günde 3 fincandan daha az çay,  kahve ya da kola içerim.

15. Haftada en az 1 kere sırf eğlenmek amaçlı birşey yapıyorum.

16. Kişisel /özel konularda güvenebileceğim bir ya da daha çok arkadaşım var.

17. Sağlığım genel olarak iyi.

18. Öfkeli ve kaygılı olduğumda  duygularımı açıkça ifade edebilirim.

19. Yakınlarımla para,  yatırım gibi ev içi konular ya da sorunlarla ilgili sık sık konuşurum.

20. Haftada en az iki kere iyice terleyecek kadar beden eğitimi yaparım.

Şimdi bulduğunuz sayıdan 20 çıkarın.

30 ve üstü : Stresten zarar görebileceğinizi gösterir.

60-75 : Ciddi zarar görebilirsiniz.

75 ve üzeri: Profesyonel yardım almanızda fayda var.



Psikolog SÇ


1 Temmuz 2016 Cuma

'Cemaat bitti' Diyenleri Çaya Maklubeye Bekleriz







Bugün size derdi ilâ-yı kelimetullah ve faydalı bir nesil yetiştirmek olan özkütleden bahsetmek istiyorum. Bir burukluk var çehrelerinde, daha bir mahzun bakışları... Konuşurken dalga dalga hüzün yayılıyor çevrelerine.
İsyan asla yok ama yaşadıkları bu hayal kırıklığı yansıyor ses tonlarına. Tepedekilerin indirdiği balyoz bir yana, kendilerini topluma anlatamamış ya da anlaşılamamış olmanın hüznü var bakışlarında. Karşılık beklemek olmaz tabi ama çocuklarına sahip çıkan, çok yakından tanıyıp güvendikleri insanlar terörist ilan edilirken, susanların vefasızlığı da incitmiyor değil. Sonuçta, vefa bizim yamaçların gülü değil miydi?

Peki, bu durum, hizmetlerine yansımış mı? Asla!
"Madem durum bu, neslin, milletin geleceğinden banane, artık ben de evladı iyali düşüneceğim" diyene hiç rastlamadım. İnşaallah rastlamayacağım da...
Anlayacağınız, koşuşturma hep aynı. Hatta bu süreçte, birçoğunun omuzuna daha fazla yük binmiş. Bir teneffüs sünnet kılıp diğer teneffüs farzı eda edenlerin sayısı hiç de az değil. Seccadede ceplerinden çıkardıkları kağıt hep aynı; Öğrenci dua listesi. Vaktin darlığına rağmen en çok vakit ayırdıkları şey; Dua, dua, dua...
Vatan ve milletin içine girdiği şu girdaptan kurtulması için bölüşülen hatimler, cevşenler, salavatlar, tesbihler...
Zaten Allah'tan başka sığınacaları bir kapı da yok ki! Şer ittifak, üst akıl, dış güç CİA, Mason diye iftira atanların bilinçaltında efendileri, bunlar olsa gerek. Ama Hizmet erlerinin ÜST-Akıl denilince aklına gelen tek varlık var; Allah!
Paralel safsatasıyla, herkes onları konuşuyor, ama onlar kendi aralarında siyaset, gündem, aktualite konuşmuyor; Öğrencilerimizin başarısını daha fazla nasıl arttırabiliriz? Afrika'da kaç su kuyusu hedefimiz var? Güneydoğu'ya giden yardımlar çoğalmalı.  Gazetelerimize sahip çıkalım.  Ramazandayız bol bol dua edelim...
Mantıcı teyze, mantı yapma telaşında. Esnaf Abi, himmetini, ev hanımı mutfaktan arttırdığıyla bursunu denkleştirme derdinde. Şartların zorlaşması, dostların bütün bütün vefasızlığı, üstlerin düşmanlarla ittifakı, onları yolundan alıkoymamış. Çünkü zannedildiği gibi, bu insanlar, hiç de saf, aldatılmış ya da hipnoz altında değiller. Gizli bir ajandaları da yok! Sadece ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar; Vatana millete hayırlı, maddi manevi değerlere sahip satın alınamayacak bir nesil yetiştirmek. Bir eline ayı, diğer eline güneşi verseler, vazgeçmeyecekler. Anlayacağınız, cemaatte durum güncellemesi "Keep Calm, Hizmete devam" Gel de bu insanları sevme şimdi!
Dışardan atıp tutanlar, kendinize bir iyilik yapın, onları ziyaret edin. Emin olun, ikram edecekleri bir demli çay, tepside maklube ve paylaşacakları üç beş güzel kelam,  olacak. Çünkü herkes karekterinin gereğini yapar. Aralarında, bizim gibi fevri, "kısasa kısas" diyen gönlü dar bir iki kişi çıkabilir, takılmayın hiç. Genel olarak, düşmanlığa karşı nasıl düşmanlık edeceklerini bile bilmeyen muhabbet fedaileri onlar.
"Allahım layık olduğum için değil, ihtiyacım olduğu için beni bu güzel insanlardan ayırma."


30 Haziran 2016 Perşembe

Algı Operasyonu mu Vicdan Körlüğü mü?

Ya doğruları, yamuk gösteriyorlarsa?

"Herşey bu kadar ortada olduğu halde neden bazıları hala gerçekleri görmüyor?" deyip saçınzı başınızı yolanlardan mısınız?  İşte size gerçeğe kör insanların ortak özellikleri.

Gerçekleri görememenin önünde  iki  temel engel vardır: Dış faktörler (algı yönetimi)
ve iç faktörler (gönül körlüğü ya da basiretsizlik).

Bazen birileri, gerçekleri görmemizi istemez ve biz bir algıya kurban gideriz. Mevlana,  bir hikayesinde bir adam ve hırsızdan şöyle bahseder:
"Adamın biri geceleyin evinde ayak sesleri duyunca ateşi yakmak için çakmağı eline aldı. Hırsız da hemen gelip önüne oturdu. Adam çakmağı yaktıkça,  hırsız çakmağın kavına parmağının ucuyla batırıp ateşi söndürüyordu. Adam bu kav ıslak olmalı ki, yanar yanmaz hemen sönüyor diye düşündü. Çok karanlık olduğundan önünde oturan ve ateşi söndüren hırsızı göremiyordu."
İşte bugün gerçeği göremeyen halkın gönlünde de bu ateşi söndüren hırsızlar var;  Gerçekleri çarpıtan ya da saklayan siyasiler ve yandaş medya!



Peki algıdan bu kadar etkilenen beyin,  kalp ve ruhun hiç mi suçu yok?

Akpli bir tanıdığımla konuşurken,  yine "Zaten başörtü sizde furuat!" diye söze başlayınca şoke oldum. Belki bu meseleyi yüz kere konuşmuştuk. Delileriyle izah edip bu konuda hemfikir olmuştuk  "Sen hala esas ve furuat arasındaki farkı gerçekten anlamadın mı?" diye sordum.  Cevap dehşet vericiydi!  "Herkes bu basit farkı bilir,  siz zaten diyalogcusunuz!" deyip başka konuya atladı. Cevabı biliyor olmasına rağmen çarpıtıyordu! Anlayacağınız gerçekleri görmenin önündeki engel sadece algı operasyonu değildi!

Sahi, paralel safsatası, çözüm süreci ihaneti, Rusya ile özür dilemeyiz dileriz uçak krizi,  Suriye, Mısır fiyasko politikaları, IŞİD belası, hergün verdigimiz şehitler,  bombalanan şehirler ve ölen onca sivil halk ve  en son "İsrail terör devletir" söyleminden "Hiç şüphesiz İsrail dostumuzdur" hezimetine kadar herşey ortadayken hala gerçekleri görmemede ısrar neydi? Bunun da tek sebebi var; Gönül ya da vicdan körlüğü! Siz buna basiretsizlik de diyebilirsiniz.

"Kalpleri yok ki idrak etsinler, gözleri yok ki görsünler, kulakları yok ki işitsinler"
Demek ki görmek ve anlamak için kalbin sağlam olması gerekir,  gerçeklere nüfuz edebilmek basiret ve feraset işidir. Yoksa insan gözünün önündeki gerçeği bile göremez.

Gönül körlüğüne sebep olan saikler aynı zamanda gerçeği görmemizin önündeki engellerdir. Peki nedir bunlar?

1. Kendini beğenme, kendi fikirlerine fazlaca değer verme.
2. Körü körüne taraftarlık ve partizanlık.
3. Şartlanma (Akp ayetle makara yapsa da dindardır gibi)
4. Hakkı kabul etmemek için karşındakini hiç dinlemeden susturma gayreti.
5. Az bilip çok inanmak (cehalet)
6. Kasten muhalif olma tavrı.
7. Öğrenilmiş Çaresizlik ve korkular(İstikrarı ancak Akp sağlar gibi)
8. Düşmanlık hissi.
9. Kuruntularına ve arzularına uygun her hangi bir delile dayanmayan şeyleri gerçek olarak görmek. (FETÖ diye bir şeyin ne gerçekte ne de hukuken varlığı yok ama zavallıların dillerine pelesenk olmuş)
10 . Başkalarını yalanlamakla kendini doğru gösterme çabası.
11. Başkalarını kusurlu göstermekle kendini mükemmel gösterme çabası.
12. Menfaatperest ve beklenti içinde olma (Fatih Üniversitesi'ne kayyım atandığında, Ahmet Akgündüz'ün "Beni kabul etmemişti oh olsun" tavrı)
13. Haset,  kıskançlık,  çekememezlik.
14. Bahane üretme. (Çaldı ama çalışıyor)
15. Rant çarkları ve dünyalık kazançlardan vazgeçememe. (Ethem Sancaktar'ın tamamen duygusal olan aşkı)
16. Yanlışa yanlış diyememe. Sonraki adım doğruyu yanlış ilan etmektir!
17. Geçmişte yaşadığı travmalar. (Diğerlerini de gördük ruh hali)
18. Önyargılar, önkabuller
19. Gerçeği görmek istemeyenden daha sağır ve kör kimse yoktur. (En ağır olanı budur)
20.  Aşırı sevme ya da nefret etme.
"Bir şeyi aşırı sevmen seni kör eder."Hadis
"İnsan sevdiğinde kusur,  sevmediğinde meziyet görmez." İmam Gazali
21. Hırs, öfke,  nefret. 
22. İçinde bulunduğu grubun eğilimlerine bağlı kalma. Aşağı mahalle yukarı mahalle sendromu)
23. Stakolm Sendromu (Devlet baba döver de sever de)
24. Titanik Sendromu (Sen rahatta kal, bişeycik olmaz)
25. Kabul edilmiş baskılar.
26. Kişisel kompleksler ve yetersizlikler.

Gerçeği göremeyen iki gruptan birincisine aşırı düzeyde algı zehirlenmesine maruz kaldığı için acıyor ve dua ediyoruz.
İkinci gruba hem acıyor,  hem kızıyor hem de dua ediyoruz. Bunlara sebep olanları da kınıyor ve Allah'a havale ediyoruz.

Psikolog SÇ


28 Haziran 2016 Salı

Ben Kim miyim?



Eleştiriye zerre kadar tahammülü olmayan her vesayet sistemi gibi Akp iktidarı ve yandaşları da, muhalifleri hain, terörist, ajan ilan edip toplumu germeye,  kutuplaştırmaya devam ediyor.

Bir Akpli ile konuşurken çoğu zaman 28 Şubat zihniyetinden biriyle konuşuyormuş  hissine kapılıyorum. O kadar benzer bir dil kullanıyorlar ki öyle hissetmemek mümkün değil!

Bir zamanlar devleti tağut olarak görüp Cuma namazlarına bile gitmeyen Akp zihniyeti için devlet şimdilerde en kutsal varlıklar arasına girmiş bile!

"Ekmeğini yediğin devlete ihanet edemezsin!"
"Beğenmiyorsan defolup git!"
"Burası sizin vatanınız değil,  kendi vatanınıza gidin!"
" Vatansızlar!"

28 Şubatın en çetin dönemlerini yaşamış biri olarak o dönemin dili ve  bu söylem arasında hiçbir fark olmadığını söyleyebilirim. O zamanki vesayet de "İrtica İran'a! "
"Modern ve çağdaş Türkiye'de size yer yok!"
"Devletin kurallarına uyacaksınız yoksa biz size haddinizi bildirmesini biliriz!"
diyerek müslümanları ötekileştiriyordu.

İleri demokrasi ve hukuk ile yönetilen toplumlarda, birey devlet için değil, devlet birey için vardır. Devlet milletin vergileriyle varlığını devam ettirir. Ve bu vergiler karşılığında bireye en iyi hizmeti sunmak zorundadır. Iktidardaki hükümet, devletin imkanlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanamaz. Farklı olanları ötekileştirme,  düşman gibi gösterme,  devletin gücünü(!) sözüm ona gösterme, tehdit olarak görme,  tehdit etme, yok etmeye çalışma dikta rejimlerin en belirgin özelliklerindendir.




Dikta rejimlerde devlet kutsaldır ama sadece halkın başına balyozu indirmek için!  Yoksa muktedirler istediklerinde devletin en hassas mekanizmalarıyla halkla dalga geçercesine oynayabilir.  Yasama,  yürütme ve yargı  birbirinden ayrı gibi görünse de aynı derin elin kontrolünde ve o ele hizmet eder.  Hiç şüphesiz burada en büyük yarayı yargı alır. Hukukun üstünlüğü değil,  üstünlerin(!) hukuku işler. Eğer muhalifsen,  her an kapın kırılabilir,  içeri alınabilirsin!  Kanun mu?  Ona uygun bir kanun sonradan çıkarılır!
Keyfiliğin doruk noktası! Halkın yaklaşık %85 boşuna "Hukuk öldü" demiyor! 

28 Şubat bu kadar şiddetli değildi.  O zaman da keyfilik vardı. Ek Kararnameler hazırlanıp başörtüsü, dini faaliyetler,  imam hatipler engelleniyordu. Ama hukuku bu kadar açıktan çiğnemeye,  masum müslümanları terörist ilan etmeye kimse cesaret edemiyordu.




Dikta ve faşist yönetimlerde Devlet baba yavrularını yiyerek ayakta kalır. Bu uğurda ölmeyi reddeden  "karaktersiz baba" olur.
"O zaman neden abin askerliği seçti?" olur. Şehit olan kardeşi için canı yanan rütbeli asker bile hain olur,  meslekten atılır. Bu da yetmez "tutuklansın" denir!
Oysa ölçü bu olmalı "Bireyi yaşat ki,  devlet yaşasın."




Dikta rejimlerde "suç" yok "makul şüphe" vardır. Rejimi eleştiren herkesi tehdit olarak görür. Devletin bütün güç ve imkanlarını arkasına aldığı halde paranoyalarla yatar kalkar. Fişledigi halkından korkar! En küçük bir eleştiriyi devlete tehdit, devlet erkanına hakaret olarak algılar ve gereğini hemen yapar!

Sen kimsin devlete kafa tutuyorsun?
Senin ne haddine devletin işine karışıyorsun?
Sana ne oluyor,  bırak devlet işini yapsın?

Ben mi?  Ben halkım!  Devletin varlık sebebi halk! Hükümeti denetleme hakkına sahip halk! Anneyim, eşim, evladım, dostum, kulum, insanım, halkım ben! Vatanını çok seven ona yanlış yapanı eliyle diliyle düzeltmeye çalışan halkım ben!

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırım!

Adaletin temsilcisi Hz Ömer "Bir idareci olarak yanlış yaparsam ne yaparsınız?" diye sorduğunda "Gerekirse seni kılıçlarımızla düzeltiriz." diyen ümmet, hangi ara sırf sizin elinizde diye güce tapar hale geldiniz?

Yoğun güç zehirlenmesi yaşayan bu ümmete, hak hukuk oksijen takviyesi lazım. Acil hem de çok acil!




Psikolog SÇ


26 Haziran 2016 Pazar

Yaz Bitmeden Çocuğunuzla Yapmanız Gereken 45 Şey



"Eyvah okul bitti!  Şimdi ne yapacağım?" mı diyorsunuz?  Panik yok!
Çocuğunuzla eğlenceli ve öğretici bir yaz geçirmek sizin elinizde! 
Nasıl mı?
İşte size yapılacaklar listesi

1. Erkenden kalkıp yürüyüşe çıkın.
2. Birlikte kahvaltı hazırlayın.
3. Birlikte alış veriş yapın.
4. Birlikte evde dondurma, kek yapın.
5. Kendi çocukluğunuzun oyunlarını öğretin ve  oynayın. (beş taş,  çelik çomak, sek sek vb.)





6 . Birlikte bulmaca çözün.
7. Birlikte gemi yapıp suda yüzdürün,  uçak yapıp uçurun.
8. Birlikte boyama yapın.
9. Birlikte balkon keyfi yapın, balkonda çekirdek çıtlatın, nane, çilek yetiştirin.
10. Birlikte yemek yapın.




11. Birlikte Hayvanat Bahçesine gidin.
12. Birlikte yeni yerler, mekanlar keşfedin.
13. Birlikte evi temizleyin. Bunu evcilik oynuyor havasında yapın.
14. Doktorculuk oynayın.  Siz hasta olun,  o doktor olsun. İlginin keyfini çıkarın:)




15. Birlikte parka gidin,  sallanın. 
16. Günde 1 saat ders tekrarı yapmasını sağlayın ama asla zorlamayın.
17. Birlikte evde bozuk aletleri tamir edin.  Boya badana yapın.
18. Birlikte dua, şiir, skeç ezberleyin.  Akşam ev ahalisine sunun.
19. Birlikte saklambaç oynayın.




20. Birlikte bisiklet sürün.
21. Çocuğunuzu, spor,  müzik boyama gibi herhangi bir  kursa gönderebilirsiniz ama bir sürü kursa gönderip bezdirmeyin.  Unutmayın,  tatil herşeyden önce dinlemek içindir.
22. Sessiz sinema oynayın.
23 Birlikte bir sinema filmi izleyin. Mısırı onun patlatmasına izin verin.
24. Pikniğe gidin,  su savaşı yapın.




25. Kuaförcülük oynayın. Bırakın siz değerli müşterisine en güzel hizmeti sunsun. Siz bakımın, güzelliğin keyfini sürün:)
26. Birlikte video,  slayt hazırlayın ev halkına sunum yapın. Sosyal Medyada da  paylaşabilirsiniz:) Teknoloji bilgi ve becerilerinin şaşırtıcı düzeyde olduğunu göreceksiniz.
27. Birlikte bir yardım kampanyasına katılın.




28. Mum ışığında gölge oyunu oynayın.
29. Çocukluk anılarınızı paylaşın.  Nasıl bir çocuk olduğunuzu anlatın. Büyük bir ilgiyle dinlediklerini göreceksiniz.
30. İlgisini çeken bir konuda, koleksiyon yapmaya çalışın.




31. Birlikte şarkı söyleyip dans edin.
32. Akraba ziyareti yapın ya da telefonla arayın.  Mektup veya email yazıp cevap bekleyin.
33. Kitap okuma saati koyun.  Son 10 dakika herkes okuduğunu paylaşsın.




34. Birbirinizi gıdıklayın.
35. Evde yastık savaşı yapın.
36. Birlikte yemek yapıp ya da bir hediye alıp hasta ya da yaşlı komşunuzu ziyaret edin.




37. Çocuğunuzu,  mahallede açılan Kuran Kursu'na gönderin. Ezber ve ödevlerinde yardımcı olun.
38. Lunaparka gidin,  birlikte oyuncağa binin ve çığlık atın.  Sizin çığlıklarınız onu çok keyiflendirecektir:)
39. Kapının önüne sokak hayvanları için su ve yiyecek bırakın.




40. Birlikte çekmeceleri düzeltin. İçinde çıkan eski eşya ve fotoğraflarla nostalji yapın:)
41. Akşam sahilde parkta ya da ormanda birlikye yürüyüş yapın.
42. Birlikte resim çizin,  eski bir tişörtü boyayın.




43. Arkadaşlarıyla bir araya gelip oynamaları için ortam hazırlayın.Siz de bu arada kendi işlerinizle ilgilenmiş olursunuz.
44.İsim şehir hayvan oynayın.
45. Birbirinizin fotoğraflarını çekin.  Birlikte selfi çekmeyi de unutmayın.
Artık selfi çubuğu bir ihtiyaç:)

Size önerim,  tatilin son haftası kendinize 45  üzerinden puan verin. Bu da bizim tatil karnemiz olsun,  hep çocuğumuz karne alacak değil ya:)

Çocuğunuzla keyifli bir yaz geçirmeniz dileğiyle...



Psikolog SÇ


25 Haziran 2016 Cumartesi

Kadın Ve Erkek Arasındaki 20 Temel Fark























































Kadın ve erkek birbirini tamamlar. Yaratılış olarak, birbirine eşit değiller ama bu birinin diğerine daha üstün olduğu anlamına gelmiyor. Her ikisinin farklı donanım ve bu donanımlara uygun sorumlulukları vardır o kadar:)
Psikolog SÇ


22 Haziran 2016 Çarşamba

Üniversitede başörtülü ilk günüm:)



Ateizm karanlığından henüz kurtulmuştum. Yokluğun cehennemini iliklerime kadar hissetmiş biri olarak kazandıklarıma sıkı sıkı tutunma ihtiyacı hissediyordum.

Namaz kılmayı bilmiyordum, daha doğrusu çok küçükken öğrendiğim namazı ve duaları unutmuştum. Tekrar öğrenmem biraz zaman alacaktı ama benim kaybedecek bir dakikam bile yoktu. Çünkü solcu arkadaşlarım beni vazgeçirmek için her yolu deneyeceklerdi.  Ne kadar kararlı olduğumu gösterebilmek için çok belirgin birşey yapmam gerekiyordu.
Evet belki başörtüsü bir metrekare bir bez parçasıydı ama o kadar derin anlamlar yüklüydü ki iki dünya arasında net bir çizgi çiziyordu. Kesinlikle hemen başörtü takmalıydım. Yoksa solcu arkadaşlarımın üstüme gelmeleri kaçınılmazdı.

Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs yurdunda kalıyordum. Hey gidi günler, nelere şahit oldu 105 nolu oda:)
Başörtü bulmak için cemaat evinde kalan arkadaşıma gittim.  Durumu anlattım.  Önce tereddüt etti "Emin misin?  Önce namaz kıl, biraz vakit geçsin, kendini hazır hissedince başörtü de takarsın" dedi.

Kararlıydım, iki dünya arasında net bir çizgi çizecektim, o da ancak başörtüyle olurdu. Akşam bir prova yaptık. Salavatlar eşliğinde başörtümü taktım, kalbim pır pır ediyordu. Bir yandan da arkadaşım bana taktikler veriyordu. "Aman sakın ha hoca dersten çık derse çıkma, yoksa bir daha o derse giremezsin"
Can kulağıyla dinliyordum "Sakın ha dersten çıkma,  tamam çıkmam"

Mevsim kış,  biraz kalın bir başörtüydü ve hayatımda ilk defa tanıştığım iğneler...
Hep merak etmiştim bu iğneler batmıyor mu diye.  Başımda 4 5 iğne olunca başımı sağa sola çevirmekten korkuyordum.

Neyse heyecanla gittim, sınıfta oturdum.
Kafamda deli sorular "Tepkileri ne olacak?  hocalar ne diyecek? "
Sıra dışı bir etkinlik yok gibiydi.  Sonra Ebru çıkıp geldi  "Ama Sena şimdi sırası mı? Ben sana daha bir sürü kitap getirecektim!"
Tahmin ettiğiniz gibi Ebru benimle ilgilenen solcu arkadaş.  Konyalı muhafazakâr bir ailenin çocuğu, zeki sevecen biri. Ateist olmuştu.  Ailenin çok üzüldüğünden bahsediyordu.
Onunla birlikte çift taraflı araştırmaya karar vermiştik.  Ve aslında aynı sonuca da birlikte vardık "Allah var,  Allahtan başka ilah yok"
Ama Ebru'nun sevgilisi çok sıkı bir solcuydu.  Ve Ebru'nun hayatını yıkıp baştan inşa etmeye ne cesareti ne de gücü vardı.  Ah Ebru hala içimde yarım kalmış bir şarkı, hiç dinmeyen bir sızı...

Derken Mr Murray derse girdi.  Amerikalı bir hoca.  Şöyle bir süzdü, vücut dilinden mutlu olmadığı belliydi ama bunu hiç bir şekilde sözlerine yansıtmadı.
"Oh Sena what a change!" Bu ne değişiklik böyle!
"My New style" Yeni tarzım.
"It fits you"  Yakışmış.

O an hocanın hoşgörülü tavrı "Acaba Hristiyan mı olsaydım?" dedirtti resmen. İnsanlara nasıl davranacaklarını çok iyi biliyorlar:)

İkinci ders Türk bir hocamız adını vermeyeceğim ama adının anlamı "yılan kadın" demekti, varın siz düşünün:) derse geldi.
Önce inanmak istemedi. Mevsimin kış olmasından ümitlendi. İngilizce" İçerisi sıcak, bence şalını çıkarabilirsin" dedi.
Ben böyle rahat olduğumu söyledim.  Bu arada iğnelerden başımı çeviremiyorum, yan bakıyorum hocaya.  Ona kafa tuttuğumu sanıyor:) Birden ses tonu sertleşti ve "Get out i dont want you like that" "Çık dışarı seni böyle istemiyorum" diye bağırmaya başladı:(

Aklımda arkadaşımın cümlesi "Sakın çıkma" Yan yan bakıp(!) "Çıkmam, çıkmam" diyorum.
Zaten çıkacak hal de kalmamış.  Kemik yok, et yığını olmuşum korkudan:)
Dışarıda hesap vermem gereken solcu arkadaşlar, evde tedirgin bekleyen bir aile, burada "çık çık" diye bağıran bir hoca, ve bütün bunlar yetmezmiş gibi "zamanı mıydı???!" diye feryat eden bir nefis; dört bir yandan abluka altındaydım:)
 
Kararlılığımı gören hoca elindeki kalemi yere fırlattı ve sigara içmek için dışarı çıktı.  O an sınıfta ölüm sessizliği hakim oldu.
Evet benim için "The end of the world"  dünyanın sonu:)
"Bundan daha kötü ne olabilirdi?" diye düşünürken birden sınıfta bir alkış tufanı koptu.
"Yaşa Sena, Yaşa Sena"
Birden kendime güvenim geldi.  Mücahide gibi hissediyordum:)

Sonra ne oldu dersiniz?
"Yaşa Sena dersi kaynattın!"

Önce "Tüh be sizi pis carpediemciler" dedim içimden. Meğer dertleri dersin kaynamasıymış:)  Sonra demek ki, hiç de dünyanın sonu değilmiş,  alt tarafı ders kaynamış deyip rahatladım:)

Birazcık komünist ortamlarda takılan herkes bilir "sınıf farkı, sınıf bilinci" sık sık kullanılan jargonlardandır.  Ebru'nun erkek arkadaşı haber göndermiş bana "Sınıf bilinci yok, bize ihanet etti." diye.  Korkudan koloni şeklinde dolaşıyordum:) Arkadaşlarımdan ayrı adım atmamaya özen gösteriyordum.  Ne çektik bu ideolojilerden be:)

Birgün derse geç kalmışım Güney Kampüste hızlı hızlı adımlarla derse yetişmeye çalışıyorum. Benim solcu grup top oynuyor.  Başkan topu öyle bir kafama fırlattı ki, Allah sizi inandırsın sahanın ortasında uzanmış olarak yıldızları tek tek saydım. Neyse ki bu kadarla kurtulduk:)
Kendi gibi düşünmeyene tahammül edemeyen bir tek bugünün muktedirleri değil yani:)

Yıl içinde bayan hocam bir daha hiç yüzüme bakmadı. Beni yok saydı. Ne kadar çabalasam da derste sesimi hiç duymadı. Bana ezik bir böcek muamelesi yaptı. Ve tahmin edeceginiz gibi sene sonunda o dersten kaldım.

Aslında benimle aynı görüşte olan bir sürü erkek öğrenci vardı ama onlarda başörtü gibi belirleyici bir özellik olmadığı için o tarz bir muameleye maruz kalmadılar hiç.  Ne yaman çelişki ki,  o hocam aynı zamanda feministti:)

Velhasılı kelam, o gün başörtünün  bir bez parçası olmadığını, iki dünya arasını ayıran koca bir çizgi olduğunu gördüm.  İyi ki de başörtü takmaya karar vermişim:)

Psikolog SÇ