21 Temmuz 2016 Perşembe

İyi Bir İş Çıkardınız Tebrikler(!)



"Nedir bu ısrar? Hiç mi korkmuyorsun?" deyip duruyorlar. İnsan doğru bildiğinde ısrar etmeyecekse o baş o gövdede,  o can o tende, o kalp o göğüste hiç atmasın kardeşim. İnsan kerem sahibi bir varlıktır.

"10 yıl önce hangi işi yapıyorsam bugün de aynı işi yapıyorum.  O gün beni ayakta alkışlayanlar bugün terörist,  hain,  ajan, ilan ettiyse, kim yanlış yapıyor?

Yanlış yapan korkar kardeşim, ben niye korkayım?  Bu yolun kaderini biliyoruz biz. Doğrananlar, öz yurdundan sürülenler, boykotlara maruz kalanlar, itilip kakılanlar, tarih hep şahit.

Şimdi daha iyi anlıyorum...

Münafıkların attığı iftira karşısında Hz Ayşe'nin akıttığı gözyaşları ve tam bir tevekkülle Rabbine yönelişi...

Balığın karnına düşmüş, aleyhine zamam mekan ve şartların ittifak ettiği Hz Yunus'un Rabbine içten yakarışı...

Kavmine gerçekleri anlatamamış olmanın hüznüyle "Ben mağlup oldum. Sen kadirsin" deyip herşeyi Allaha havale eden Hz Nuhun Allah'ı hakem tayin edişini...

Yaraları,  Allahı, zikreden kalp ve diline kadar ulaşınca, Hz Eyüp'un " Ya Rab zarar dokundu" feryadını...

Kardeşleri tarafından zindana atılan Hz Yusuf"un sabırlı bekleyişini...

Yavrusundan ayrı düşen Hz Yakub'un akıttığı gözyaşlarını...

Yusufun arkadan yırtılan gömleğini...

Asılan Ömer Muhtar'ın yere düşen gözlüğüne koşan çocuğun hikmetini...

Öz yurdundan sürülen Hz Muhammed'in (sav) bir eline ayı bir eline güneşi verseler vazgeçmeyecek olduğu davasını...

Daha iyi anlıyorum, elini kolunu sallayarak cennete girmenin mümkün olmayacağını. " Ey kullarım iman ettik demekle kurtulacağınızı mı sandınız?" ilahi beyanın sırrını daha iyi anlıyorum şimdi.


Helal olsun(!) Perinçek,  helal olsun Akp,  helal olsun muktedir, başörtülü bacınızı elbirliğiyle terörist ilan ettiniz. Ve üstelik toplumun büyük çoğunluğuna bunu inanırdınız.

Hiç bu kadar kin ve nefrete maruz kalmadım.  Kim bilir belki bir gün linç edilirim ben de.  Belki taşı atanlardan biri yetiştirdiğim, namaza başlamasına vesile olduğum,  iyi bir üniversite eğitimi almasında yanında olduğum bir öğrencim olur. Dediğim gibi, dün neredeysem bugün de  aynı yerdeyim. Dün yanımda olanlar, bugün karşıma geçip bana taş atıyorlarsa yanlış yerde olan ben değilim.

Birileri büyük ama çok büyük bir oyun oynadı. Ve milletçe herkes ama herkes o oyuna geldik. Evet,  Ergenekon ve işbirlikçileri gerçekten kendinizce iyi bir iş çıkardınız. Tebrikler(!)

Ama zalimllerin hiç hesaba katmadığı zaman ve mekan üstü külli bir kaide var: Hep son sözü Allah söyler. O ne  güzel vekildir.



Psikolog SÇ


11 Temmuz 2016 Pazartesi

Sömürecek Bir Tek Başörtüsü Kaldı

28 Şubat ve Başörtüsü

Erkekler bunu bilmez. Her ne zaman AKP'nin yanlış icraatlarını eleştirsem, hemen önüme başörtüyü getirip ne kadar nankör olduğumdan haşa başörtümü Erdoğan'a borçlu olduğumdan dem vurup dururlar. 

Hele bu günlerde bu söylem zirve yapmış durumda!  Neden mi? Çünkü ellerinde istismar edecekleri başka birşey kalmadı!

Yıllarca Filistin İsrail meselesinden beslendiler  "İsrail dostumuzdur" noktasına geldiler.  Zaten en başından beri kurgu olan "One minute" şehir efsanesi öldü.

Mısır'a gelince,  Sisi,  Mursi'yi terörist ilan etti, müslüman kardeşlerin bütün mal varlıklarına el konuldu. Akp'den çıt yok.  Yıllarca sömürdüğü 4 Parmak Rabia İşaretinden de bir mizansenle kurtuldu.  Erdoğan'ı ziyaret eden AKP Kadın Kolları çok beğenmişmiş de Erdoğan da hediye ediverdi. Tam o sırada AA bir haber geçiyor " Dış İşleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu "İlişkilerin normale dönmesi için şahsen  Sisi ile  görüşmeye hazırım" diyor.

Suriye meselesine nereden baksanız tam bir fiyasko!  Uluslararası arenada Başta Rusya ve Esad rejimi olmak üzere savaşın sorumlusu Türkiye kulisleri yapılıyor.  Eğer Suriye bize dava açarsa ve uluslararası mecrada karşılık bulursa milyonlarca dolar savaş tazminatının üzerimize kalması içten bile değil.
Bir de içeride ne yapacağımızı bilemedigimiz 3 milyon vasıfsız Suriyeli var. TOKİ'ye yerleştirme,  vatandaşlık hakkı verme derken toplum iyice gerilmiş durumda.

Ergenekon'la işbirliği zaten sonlarını getirecek olan derin mevzu, hiç girmeyelim.

Rusya uçak krizinden sonra gerekirse tezek yakarız diyenlerin ilk Rus turist kafilesini gonca güllerle karşılaması,  Yeni Türkiye fotoğrafını yansıtan en trajikomik, en çarpıcı karelerden biri.

Rabia İşareti el değiştirdi.

Yapılan duble yollar,  köprüler desen yüzü astarından pahalı.  Türkiye'nin ne kadar zarar ettiği, normal maliyetin kaç katı bir fatura kesildiği hepimizce malum!

Başta da dediğim gibi ellerinde sömürecek tek şey kalıyor; başörtüsü!

Akp'nin 17 /25 Aralık Yolsuzluk Operasyonundan sonra kuyruğunu kurtarmak için Emniyet'in, Yargının altını üstüne nasıl getirdigine hepimiz şahit olduk. Madem bu kadar yetkiniz,  gücünüz vardı  Bu yetkiyi hırsızları,  makaracıları korumak yerine neden başörtüsünü serbest bırakmak için kullanmadınız? Dahası madem orduya, emniyete,  yargıya böyle müdahale etme gücünüz var neden oradaki başörtüsü yasağı hala devam ediyor?

Bakın çok enteresandır, Kamu Personeli için başörtüsü yasağının kalkması Başbakanlığı döneminde Erdoğan'ın 1 Ekim 2013'te açıkladığı demokratikleşme paketi ile oldu.  Kılık kıyafet Yönetmeliğinin 5. maddesinde yapılan değişiklikle kısıtlayıcı hükümler kaldırıldı.

Yani yolsuzluk Operasyonundan sadece iki ay önce!
Üstelik anayasal güvence altına alınmadı.  Bunun anlamı,  Ben iktidarda olduğum sürece sen başörtüsünü takabilirsin. Halbuki amaç başörtüyü serbest  bırakmaksa, yarın öbür gün iktidara kim gelirse gelsin bu hakkı yasaklamayacak şekilde kanun çıkarmak gerekirdi. 

Daha esas ve furuat arasındaki farkı bile öğrenemeyen ya da bilip de kasıtlı çarpıtan iki yüzlüler soruyorum "Hırsızlık kötü,  makara küfür,  adil olmayan idareci zalim" dediğimde neden başörtümü gözüme sokarcasına gündeme getiriyorsunuz?  Yoksa başörtüsü hırsızlığı örtbas etmek için mi serbest bırakıldı?  Sus payı mı?  Konuşmamak için rüşvet mi?" Başörtü ve yolsuzluğu yan yana anmaktan hiç mi haya etmiyorsunuz?  Bu istismar değil de nedir?

Akpnin iktidara gelme vaadlerinden  biri de başörtüsünü serbet bırakacak olmasıydı.  Neden 10 yıl bekledi? Akpnin başörtüyü serbest bırakması bir lütuf değil boynunun borcuydu!  O bu borcu ilginç bir zamanlama ile yolsuzluğun arifesine getirdi!  Neden! Siz yolsuzluk konuşulurken bol bol istismar edin diye mi?

Yeter başörtüsünü istismar ettiğiniz!  Çekin artık o kirli ellerinizi başörtümden!

Son Vesayet ve Başörtüsü

Sana bu zulmü reva görenlerin elleri kırılsın.  Ne çektin şu zalim muktedirlerden be "Başörtülü Bacı!"

Psikolog SÇ


9 Temmuz 2016 Cumartesi

Haşhaşi Deyince; Narkozsuz Ameliyat







Mustafa Akyol bir röportajında,  büyük elçilerden birinin ona şu sözleri söylediğini aktarmıştı.  "Devlet, yüzyıl uğraşsa Türk Okulları gibi bir proje hazırlayıp hayata geçiremezdi. Gittiğimiz her ülkede bu okulların meyvelerini topluyoruz."

Evet bu okullar meyve vermiştir çünkü temelinde  çile, sıkıntı, fedakarlık ve gözyaşı vardır.

Orta Afrika Cumhuriyeti Türk Okulunda  öğretmenlik yapan bir ablamızın hikayesi bu. Kahramanlık destanı yazan binlerce öğretmen içinde sadece bir örnek. Her ne zaman biri "Haşhaşi" derse bu olayı hatırlar acı acı gülümserim...

Apandisti patlamak üzere olan Ablamız sancılar içinde kıvranmaya başlıyor. Yanındaki arkadaşları hemen hastaneye götürmek istiyorlar ama o bölgede zaten tek olan hastanenin de bir haftadır kapalı olduğunu öğreniyorlar. Maaşlarına zam isteyen doktorlar greve gitmiş!

Eğer tıbbi müdahale olmazsa apandist patlamalarının % 90 ölümle sonuçlanabiliceğini bildikleri için telaşla sağı solu arayıp dua istemeye başlıyorlar.

Bir yandan 41 Yasinler okunup Ya Şafiler çekilirken diğer yandan fiili sebeplere başvurma yolları aranıyor.

Okulun Müdürü,  emanet kabul ettiği Hocahanıma sahip çıkmak için her yolu düşünüyor ama bir türlü işin içinden çıkamıyor. Türkiye'ye sadece haftada bir uçak var ve o da Fransa üzerinden aktarmalı!  En yakın komşu ülkeye en erken bir günde gidilir,  üstelik yollarda ciddi güvenlik problemi var.

Son çare olarak Müdür Bey,  Hastahanenin Başhekimine haber gönderiyor " Gel bu ameliyatı yap,  ne kadar para istersen veririz."

Başhekim gelsin diye açılan eller, "Eğer bu ablamıza birşey olursa artık kim Afrika'ya çocuklarını gönderir ki?  Allahım buradaki hizmetlerin yüzü suyu hürmetine bize hayırlı bir kapı aç" diye yapılan dualar...

Birkaç saat sonra başhekim yanında bir hemşire ile çıka gelir. Hastahanenin kapısını açar, öğretmen ve yanındakileri içeri alır ve kapıyı arkadan kilitler.

Hastahanede elektirik yok. Narkoz,  uyuşturucu yok. Bayıltmadan, uyuşturmadan, gaz lambasının ışığında ameliyat yapılır. Oradakiler de ablanın ellerini bacaklarını tutar! Sonra abla eve getirilir ve ağrı sızı içinde inleye inleye o günü atlatmaya çalışır.


Amacı Nam-ı Celili Muhammed-i yaymak olmazsa,  dünyanın bütün servetini önümüze yığsalar böyle bir sıkıntıya katlanılmaz.

İslam'a hizmet yolunda zerre  sıkıntı çekmeyip bu insanlara "Haşhaşi" diyenlere gelince,  Allah'ın adaleti asla ıskalamaz!

Ameliyat olmak için bile narkoz bulamayan bu insanlara sen "Haşhaşi" dersen Abdullah Aymaz'ın tabiriyle "Allah bedeninde öyle bir ur,  hastalık çıkarır ki, uyuşturucu almadan sabahlara kadar uyuyamazsın!"

Herşeyin en doğrusunu Allah bilir ama hikâye son derece tanıdık.



Psikolog SÇ


8 Temmuz 2016 Cuma

Akp Ergenekon İşbirliği Nereye Gidiyor?



Bir sabah kalkacağız ve Türkiye'de her şey normale dönecek.  Buna inanan kaç kişi vardır? Sıfır!

O zaman geriye ikinci ve vahim seçenek kalıyor. Türkiye'ye dışarıdan ya da içeriden birileri müdahale edecek.
Ya dışarıdan müdahaleyle Suriye olacak ya da içeriden başka bir vesayetin müdahalesiyle darbe olacak!

İki sonucun da Türkiye için hayırlı olmadığı ortada.

Evet Akp Türkiye'de neredeyse her kurumun yapısına müdahale etti,  bozdu.  kendine göre bir düzen kurdu.  Ama hiçbir zaman ulusalcılara dokunmadı. Dokunmak şöyle dursun,  içeridekileri de çıkardı. Üstüne üstlük "Paralel beni kandırdı."  deyip özür diledi,  akladı  pakladı. Perinçek " Erdoğan bize dokunamaz, bizden çekiniyor. Çünkü bize dokunan yanar.  Cemaat örneğinde olduğu gibi" derken bunu ifade ediyordu. 

"HSYK da bizim adamlarımız var.  Devletin her kademesinde hiç olmadığımız kadar etkiniz."  cümleleri boşu boşuna sarf edilmedi.

Sürecin başında bir polisle konuşurken şunu demişti. " Sırf Cemaatten olur endişesiyle namaz kılan, içki içmeyen hanımının  başı kapalı polisler sürülüyor.  Kilit noktalardan alınıyor. Cemaatten olmazsa bile!"

Zaten yavaş yavaş  mili damar adıyla ak polislerin tasfiyesine de başladılar.  Yandaş da "Paraleli tasfiye edeceğiz diye Ergenekon fırsattan istifade önemli noktalarda yer tuttu" diye veryansın ediyor.

17\ 25 Aralık operasyon polislerini tutuklayan ak polislerin çoğunun yeri değişti. Vatan Emniyet Müdürlüğünden alındılar.   Bunu yapanların ulusalcılar olduğunu yandaş dahil  herkes söylüyor.

Yargıda,  polis teşkilatında bu kadar etkin hale gelen ulusalcılar orduda zaten her zaman ezici bir çoğunluktaydı. Ve Akp'nin dizayn edemediği tek yer orası!

Zaten hiç bir şekilde de müdahale edemez!
Dursun Çiçek bile  "Ordu icinde Cemaat mensubu en fazla %10" diyor.  Haydi %10 da Akdamar ve diğerleri olsun.  Ordunun % 80 'i ulusalcı! Yani önceliğin "Cemaati bitirmek olduğunu,  onu bitirince sıranın Akp ve diğer cemaatlere geleceğini söyleyen  meşhur kesim! 




Önceliğin neden Cemaatte olduğunu da Dursun Çiçek çok net ifade ediyor.  "Bizim için irticanın % 80"i cemaat idi."

Gözünüz aydın kendine dindar diyen Akpliler!  Sizin elinizle irticanın (!) yüzde seksenine operasyon yapan Ergenekon çok mutlu.  Siz de mutlu musunuz?

Erdoğan, "Parel yapıyı işlevsiz hale getirdik" demekle aslında kendi sonunun geldiğinin farkında değil mi?
Bal gibi farkında!  Ama artık geriye dönüşün mümkün olmadığını biliyorlar. 

Şamil Tayyar,  "Paralelle mücadele ederken Ergenekon'la işbirliği yaptık.  Bu çok tehlikeli" itirafında bulunurken aslında sonlarının nasıl geleceğini de söylemiş oluyordu.  Zira fille aynı yatağa giren er geç ezileceğini bilir.

Aslanların elini kolunu bağlarsan,  çakal sürüsü baskına gelince dövünüp tepinmeyeceksin!

Kendi düşen ağlamaz!

Cemil Çiçek " Dışarıdan düşman azaltmaya başladığımız şu günlerde içeride de dostların sayısını arttırmamız gerekiyor" öz eleştirisi yapsa da artık geriye dönüşü mümkün olmayacak şekilde tahrip ettikleri o yolda büyük bir hızla ilerliyorlar.  O malum kötü sona her geçen gün biraz daha yaklaşıyorlar.

Başta Erdoğan olmak üzere yandaş ve aktrollere  "Paralel sahte delillerle  ordu mensuplarını içeri attı. Ergenekon diye bir örgüt yok, paralel orduya kumpas kurdu." dedirtip kendini AKlayan güç kim ise Akpyi bitirecek olan güç de odur! 

Bu müslümanlar hep mi oyuna gelecek Allahım?  Hiç mi akıllanmayacak?  Hani nerde mümin basireti?






Psikolog SÇ


6 Temmuz 2016 Çarşamba

Mutlu İnsanların En Belirgin Özellikleri





Hiç düşündünüz mü?

Aynı aile ortamında yetişen iki kardeşten biri çok sakin olurken diğeri neden saldırgan olabiliyor?

Demek ki mesele şartlar değil. Bu işin içinde başka bir iş var:)

Evet,  mutlu insanları diğerlerinden ayıran belirgin özellikler var:


1. Kanaatkardırlar; Sahip olmadıkları şeyler üzerinde düşünüp zaman harcamazlar. Sahip olduklarının keyfini çıkarırlar.

2. Şükrederler; Martin Seligman, her gece onları mutlu eden 3 şeyi aklından geçiren insanların diğerlerine göre daha mutlu olduğunu kanıtladı.

3 . İnsanları olduğu gibi kabul eder, değiştirmeye çalışmazlar.

4. Kendileriyle barışıktırlar, olumlu eleştiriye açıktırlar.

5. İnançlıdırlar ve inançlarından güç alırlar. Geçmişin üzüntülerini geleceğin kaygılarını düşünüp strese girmezler. Anı yaşarlar.

6. İnsanlara güvenir, olumsuz genellemeler yapmazlar. ( Bütün erkekler bencildir ya da bütün kadınlar dır dır yapar gibi)

7. Asla asla demez :)

8. Sıkıntılı olduğunda başka şeylere odaklanır. Sinirlenince elini yüzünü yıkamak gibi.

9. Hatalarının sorumluluğunu alır. Başkalarını suçlamaz, bahane üretmez.

10. Gerektiğinde "Hayır" demeyi bilir.  "Herkesi memnun edeceğim"  diye kendini paralamaz.


11. Kendine ve sevdiklerine zaman ayırır, onlara önem verir.

12. Zorluk ve engelleri fırsata çevirir. Bireysel Gelişimi için meydan okuma olarak görür.

13. Küçük şeyleri kafaya takmaz, elinden birşey gelmiyorsa "boşver,  o kadar da olur" diyebilir :)

14. Negatif enerji yayan insanlardan uzak durur, kendi gibi mutlu insanlarla birlikte olur.




15. Yardımseverdir. En mutlu insanlar verici olanlardır.

16. Sevdikleri işleri yaparlar.  Hedefleri doğrultusunda tutkulu bir şekilde çalışırlar.

17.  Devamlı olarak gülümserler.  Üzüntülüyken bile gülümsemek,  iyi hissetmemizi sağlar.
Mini test: Gülümseyerek "ben kötü hissediyorum" demeye çalışın, olmadı değil mi? :)

18. Sağlık, spor,  öz bakım, eğlenme ve gezme gibi konularda vakit ve nakit ayırırlar :)

19. Çocuklar ve evcil hayvanlarla oynamayı çok severler.

20. Hayatlarının hemen her alanında mavi rengi kullanırlar. Mavi, mutluluğun rengidir.

Çok mavi, az stres, bol mutluluk...


Ne kadar mutlusunuz?

Ya da

Bu özelliklerden kaç tanesine sahipsiniz?

7 ve daha az: Mutsuz😯

8-12 arası: Mutlu😊

13 ve üstü: Çok mutlu😃


Mutluluğun şartlarla değil,  bakış açısıyla ilgisi var.






Psikolog SÇ


5 Temmuz 2016 Salı

Hüzünlü Gurbet ve Kurbet Bayramı




Hüzün Peygamberinin( sav ) ümmetiyiz biz. Ondan mirastır bize hüzün. En sevinçli olduğumuz anlarda bile bir tarafımız hüzünlüdür hep.

Kast ettiğim hüzün, kopukluktan kaynaklanan sahipsizliğin verdiği elem duygusu kesinlikle değil. Allah'tan kopuk insan için herşey yok hükmündedir. Yokluğun elemi kalbi ruhu kasıp kavururur. Kendisi de dahil bütün alem sahipsiz, başıboş ve yetimdir. Böyle bir elem, ruhu beslemek şöyle dursun bütün patolojik hastalıkların kaynağı hükmündedir. Allah kimseyi böyle bir eleme düçar etmesin.

Mukaddes hüzne gelince, o sadece seçkin kulların kalbine taht kurar. Oradan ilahi nefhaları insan ruhuna fisıldar durur. " Buraya ait değilsin "

Evet, insan öyle bir varlık ki, dünyayı yutsa sonsuz eksi bir boş kalır yüreği. Dünyayla tatmin olmaya çalışmak,  deniz suyuyla susuzluğunu gidermek gibidir. İnsan dünyada diken üstündedir adeta. Sıkıntılar, musibetler, hastalıklar, tatminsizlikler, başarısızlıklar insanın yüzüne dünyaya ait olmadığını haykırır durur. Dünyadan geçip gitmekte olan bir garip yolcu insan...

Mevlana, Mesnevi'sinin ilk 18 beyitinde, insanı ney ile özdeşleştirmektedir:

Duy şikayet etmede, her an bu ney
Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.
...
Kim ki aslından ayırmış canını, öyle bekler vuslatını.

Kamıştan koparıldığı için inleyip duran ney gibidir insan. Özvatanına  kavuşuncaya kadar da bu inlemeler hiç durmayacak. Buna bir de memleket, anne, baba, yar yarenden ayrı düşmenin gurbeti de eklenince hüzün katmerleşir. Bayramlarda, seyranlarda daha bir yoğun hissedilir bu hazin gurbet. Nam-ı Celili Muhammed-i yaymak için dünyanın dört bir yanına dağılan yiğitlerin gurbeti hiç bitmedi bitmeyecek.  81 ilden getirilen toprak koklanır, bazen de ahizenin öbür ucundaki bir seste teselli aranır ama kor gibi yanar durur hep bu gurbet. Anadoluda harman olup dünyaya derman olan yiğitlerin hüzünlü gurbeti.




Anlaşılamamış olmanın verdiği garip hüznü ise cahiller arasında kalmış alimler yaşar. Efendimiz ( sav ) bir Hadis-i Şeriflerinde üç kişiyi garip olarak nitelendirmektedir. Şaki eşin kötü muamelesine maruz kalan kadın ya da erkek, sonradan fakir olan zengin ve cahiller arasında kalan alim.

Kim bilir ruhunda nasıl ağır yaşıyor bu hüznü. Bizim göremediklerimizi görmek, hali hazırdaki tehlikeleri fark edip hissettirememek ne kadar zordur kim bilir? Mavimarmara olayında, son derece nezaketli bir üslupla " 9 canın gitmemesi için keşke otoriteden ( yetkili ) izin alınsaydı" dediğinde Onu Yahudi uşağı ilan edenler "Giderken bana mı sordunuz? " diyen kaba üslubun karşısında süt dökmüş kedi gibi oldular! Ve bunun gibi daha binlerce had bilmez, kaba, çirkin cehalet örneği davranışlar, karşısında nasıl hüzünleniyor  kim bilir?

İnsanlık, İslam ve Türkiyenin içinde bulunduğu hali pür melale yanmak ise her yiğidin değil er yiğidin harcı. Müslümanlara karşı kurulan şer ittifakları, her gün gelen şehit haberlerini, sürülen, işten çıkarılan, hapse atılan masum insanları,  bombalanan şehirleri, ölen sivil halkı, çöken ekonomiyi, itibarı eksilere düşen dış politikamızı gördükçe üzülmemek mümkün mü? Yangını görüp attığın çığlıklardan dolayi terörist hain işbirlikçi ilan edilmen de işin cabası!

Herşeye rağmen hüzün güzeldir. 
Kulluğun sırrı hüzünde gizlidir. Zira her kul biraz garip, her garip biraz hüzünlüdür.

Ne mutlu hüzün Peygamberine tabi olanlara!
Ne mutlu hüzünlü gurbeti,  lezzetli kurbete çevirenlere!






Psikolog SÇ


3 Temmuz 2016 Pazar

Cemaat Beni Üç Yerde Şaşırttı



Zor zamanlar, insanların gerçek karekterlerini ortaya çıkardığı gibi kurum,  grup ve cemaatlerin de gerçek mahiyetlerini ortaya çıkarır. Zira topluluklar da organizma gibidir; doğar, büyür, yaşlanır, tepki verir ve ölür.

Bu süreçte,  Cemaat beni 3 noktada şaşırttı.

İlk olarak ,  Cemaat, dünyanın neredeyse her yerinde hizmet vermeye çalışan bir yapı ve bütün bunlar da takdir edersiniz ki büyük bir maddi güç gerektiriyor. Bu kadar büyük  bir hizmet ağının, bu kadar temiz bir para trafiğine sahip olması çok şaşırtıcı.

Kurumlar, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, her zaman menfaatlerini ön plana çıkaran art niyetli insanlar içine sızıp yolsuzluk, hırsızlık yapabilir. Cemaatin altı üstüne getirildiği halde böyle bir kara para trafiği bulunamadı.

Demek ki, Cemaatin kendi iç dinamiklerine uygun çok etkin bir oto- kontrol mekanizması var ve bu mekanizma Cemaat kaynaklarının suistimal edilmesine izin vermiyor.

Yani himmet, sadaka, zekat ve kurumlardan elde edilen gelirler, yerli yerinde, verilen amaca uygun harcanıyor; okul, dershane, burs, Türkiye'yi uluslararası platformlarda tanıtım amaçlı kültür ve faaliyetler,  yoksullara yardım ve daha neler neler..

İşte "Nereye gitti bu himmet paraları?  sorusunun cevabı burada!

Zaten Erdoğan, " O okullar milletin parasıyla yapıldı, milletin okulları" derken farkında olmadan bu gerçeği itiraf ediyordu.  Milletin gönül rızasıyla verdiği himmet, millete fazlasıyla geri dönmüş çok şükür.

İkincisi, Cemaat bireylerinin direnci cidden hayret verici bir düzeyde! Evet, Cemaatin çok yoğun bir programı var. Dünyanın her türlü şartlarında çalışan kardeşlerimiz var. Ama genel olarak, Cemaatin hayat şartları, Türkiye standartlarının üzerinde.

Kabul etmek gerekir ki, Cemaat içinde olmak, dünyalık açıdan da bir avantajdı. En azından birçok kişiye  iş imkanı sağlıyor. Hem de piyasaya göre çok daha iyi şartlarda ve sömürmeden! Süreçten önce, kendi kendime hep şu soruyu sorup duruyordum "Birgün şartlar zorlaşırsa ne olur?"

Şimdi görüyorum ki özkütle olduğu gibi yerli yerinde!  Zora gelince kimsenin kaçtığı yok çok şükür. Üstelik Cemaatin geneli bu zorlu süreci, bir meydan okuma, kendimize gelmemiz, silkinmemiz için bir vesile olarak görüyor.

Anlayacağınız bu sıkıntılı dönemi kalbi ve ruhi gelişim için fırsata çevirmişler.

Üçüncü noktaya gelince, eğer Cemaat de kabul ederse, Cemaat adına acizane bir özeleştiri yapmak istiyorum; ne toplumu yeterince tanıyormuşuz ne de kendimizi yeterince topluma ifade etmişiz!

Cemaat bireyleri olarak kendi işimize  o kadar yoğunlaşmıştık ki, çok önemli bir noktayı ihmal ettik; Toplumla etkileşime girmek!

Üniversiteyi bitirip bir kaç yıl sonra İzmir'e dönünce çok enteresan şeyler yaşamıştım.  Sudan çıkmış balık gibiydim. Toplumu tanıma, adapte olma, ve beklentilerine cevap verme konusunda bir hayli zorlanmıştım. Cemaatin iyi olana endeksli ütopik ortamından sonra kötü- iyi, yalan-doğru, bencil-fedakar vefa-ihanet gibi  zıt duyguların  iç içe olduğu bir dünyaya alışmak ve doğru tepkiler vermeyi öğrenmek bir hayli zaman almıştı.  Toplumla daha fazla etkileşime geçtiğim şu yaz tatillerinde bile hala zorlandığımı itiraf edebilirim.

Şimdi anlıyorum ki, neslimize sahip çıkmak için geceyi gündüze  katmak yetmiyor aynı zamanda kendimizi topluma ifade etmek de gerekiyormuş. Yoksa başkaları  bizi hem de  kendi istediği şekilde anlatırmış! " İstersem  Cemaati,  bir gecede terörist ilan ederim!" diyenler de bu noktayı kullandı zaten.

 Bu süreç, Cemaat için Kazan-Kazan hayır döngüsüdür. Başında da sonunda da kazançlı olan hep Cemaattir. Bedeli ne olursa olsun, Cemaatin  bu krizden alnının akıyla çıkması,  daha büyük hizmetlere vesile olacaktır. Kim bilir kader planında ne süpriz ihsanlar var? Ne baharlar yaratacak Allah? Bu güzel insanları hangi güzel işlere vesile kılmak için hazırlıyor? Hangi  lutüflara  gebe yarınlar, kim bilir?

Bedeli ne kadar ağır olursa olsun gerçekler ortaya çıktıkça,  doğru yerde olduğunu görmenin huzuru paha biçilemez.