Mustafa Akyol bir röportajında, büyük elçilerden birinin ona şu sözleri söylediğini aktarmıştı. "Devlet, yüzyıl uğraşsa Türk Okulları gibi bir proje hazırlayıp hayata geçiremezdi. Gittiğimiz her ülkede bu okulların meyvelerini topluyoruz."
Evet bu okullar meyve vermiştir çünkü temelinde çile, sıkıntı, fedakarlık ve gözyaşı vardır.
Orta Afrika Cumhuriyeti Türk Okulunda öğretmenlik yapan bir ablamızın hikayesi bu. Kahramanlık destanı yazan binlerce öğretmen içinde sadece bir örnek. Her ne zaman biri "Haşhaşi" derse bu olayı hatırlar acı acı gülümserim...
Apandisti patlamak üzere olan Ablamız sancılar içinde kıvranmaya başlıyor. Yanındaki arkadaşları hemen hastaneye götürmek istiyorlar ama o bölgede zaten tek olan hastanenin de bir haftadır kapalı olduğunu öğreniyorlar. Maaşlarına zam isteyen doktorlar greve gitmiş!
Eğer tıbbi müdahale olmazsa apandist patlamalarının % 90 ölümle sonuçlanabiliceğini bildikleri için telaşla sağı solu arayıp dua istemeye başlıyorlar.
Bir yandan 41 Yasinler okunup Ya Şafiler çekilirken diğer yandan fiili sebeplere başvurma yolları aranıyor.
Okulun Müdürü, emanet kabul ettiği Hocahanıma sahip çıkmak için her yolu düşünüyor ama bir türlü işin içinden çıkamıyor. Türkiye'ye sadece haftada bir uçak var ve o da Fransa üzerinden aktarmalı! En yakın komşu ülkeye en erken bir günde gidilir, üstelik yollarda ciddi güvenlik problemi var.
Son çare olarak Müdür Bey, Hastahanenin Başhekimine haber gönderiyor " Gel bu ameliyatı yap, ne kadar para istersen veririz."
Başhekim gelsin diye açılan eller, "Eğer bu ablamıza birşey olursa artık kim Afrika'ya çocuklarını gönderir ki? Allahım buradaki hizmetlerin yüzü suyu hürmetine bize hayırlı bir kapı aç" diye yapılan dualar...
Birkaç saat sonra başhekim yanında bir hemşire ile çıka gelir. Hastahanenin kapısını açar, öğretmen ve yanındakileri içeri alır ve kapıyı arkadan kilitler.
Hastahanede elektirik yok. Narkoz, uyuşturucu yok. Bayıltmadan, uyuşturmadan, gaz lambasının ışığında ameliyat yapılır. Oradakiler de ablanın ellerini bacaklarını tutar! Sonra abla eve getirilir ve ağrı sızı içinde inleye inleye o günü atlatmaya çalışır.
Amacı Nam-ı Celili Muhammed-i yaymak olmazsa, dünyanın bütün servetini önümüze yığsalar böyle bir sıkıntıya katlanılmaz.
İslam'a hizmet yolunda zerre sıkıntı çekmeyip bu insanlara "Haşhaşi" diyenlere gelince, Allah'ın adaleti asla ıskalamaz!
Ameliyat olmak için bile narkoz bulamayan bu insanlara sen "Haşhaşi" dersen Abdullah Aymaz'ın tabiriyle "Allah bedeninde öyle bir ur, hastalık çıkarır ki, uyuşturucu almadan sabahlara kadar uyuyamazsın!"
Herşeyin en doğrusunu Allah bilir ama hikâye son derece tanıdık.
Psikolog SÇ
Gündem ve haber analizi, eğitim, kariyer, bireysel gelişim üzerine faydalı testler ve makaleler. Bireysel ve toplumsal sorunlara çözüm önerileri.
9 Temmuz 2016 Cumartesi
Haşhaşi Deyince; Narkozsuz Ameliyat
8 Temmuz 2016 Cuma
Akp Ergenekon İşbirliği Nereye Gidiyor?
Bir sabah kalkacağız ve Türkiye'de her şey normale dönecek. Buna inanan kaç kişi vardır? Sıfır!
O zaman geriye ikinci ve vahim seçenek kalıyor. Türkiye'ye dışarıdan ya da içeriden birileri müdahale edecek.
Ya dışarıdan müdahaleyle Suriye olacak ya da içeriden başka bir vesayetin müdahalesiyle darbe olacak!
İki sonucun da Türkiye için hayırlı olmadığı ortada.
Evet Akp Türkiye'de neredeyse her kurumun yapısına müdahale etti, bozdu. kendine göre bir düzen kurdu. Ama hiçbir zaman ulusalcılara dokunmadı. Dokunmak şöyle dursun, içeridekileri de çıkardı. Üstüne üstlük "Paralel beni kandırdı." deyip özür diledi, akladı pakladı. Perinçek " Erdoğan bize dokunamaz, bizden çekiniyor. Çünkü bize dokunan yanar. Cemaat örneğinde olduğu gibi" derken bunu ifade ediyordu.
"HSYK da bizim adamlarımız var. Devletin her kademesinde hiç olmadığımız kadar etkiniz." cümleleri boşu boşuna sarf edilmedi.
Sürecin başında bir polisle konuşurken şunu demişti. " Sırf Cemaatten olur endişesiyle namaz kılan, içki içmeyen hanımının başı kapalı polisler sürülüyor. Kilit noktalardan alınıyor. Cemaatten olmazsa bile!"
Zaten yavaş yavaş mili damar adıyla ak polislerin tasfiyesine de başladılar. Yandaş da "Paraleli tasfiye edeceğiz diye Ergenekon fırsattan istifade önemli noktalarda yer tuttu" diye veryansın ediyor.
17\ 25 Aralık operasyon polislerini tutuklayan ak polislerin çoğunun yeri değişti. Vatan Emniyet Müdürlüğünden alındılar. Bunu yapanların ulusalcılar olduğunu yandaş dahil herkes söylüyor.
Yargıda, polis teşkilatında bu kadar etkin hale gelen ulusalcılar orduda zaten her zaman ezici bir çoğunluktaydı. Ve Akp'nin dizayn edemediği tek yer orası!
Zaten hiç bir şekilde de müdahale edemez!
Dursun Çiçek bile "Ordu icinde Cemaat mensubu en fazla %10" diyor. Haydi %10 da Akdamar ve diğerleri olsun. Ordunun % 80 'i ulusalcı! Yani önceliğin "Cemaati bitirmek olduğunu, onu bitirince sıranın Akp ve diğer cemaatlere geleceğini söyleyen meşhur kesim!
Önceliğin neden Cemaatte olduğunu da Dursun Çiçek çok net ifade ediyor. "Bizim için irticanın % 80"i cemaat idi."
Gözünüz aydın kendine dindar diyen Akpliler! Sizin elinizle irticanın (!) yüzde seksenine operasyon yapan Ergenekon çok mutlu. Siz de mutlu musunuz?
Erdoğan, "Parel yapıyı işlevsiz hale getirdik" demekle aslında kendi sonunun geldiğinin farkında değil mi?
Bal gibi farkında! Ama artık geriye dönüşün mümkün olmadığını biliyorlar.
Şamil Tayyar, "Paralelle mücadele ederken Ergenekon'la işbirliği yaptık. Bu çok tehlikeli" itirafında bulunurken aslında sonlarının nasıl geleceğini de söylemiş oluyordu. Zira fille aynı yatağa giren er geç ezileceğini bilir.
Aslanların elini kolunu bağlarsan, çakal sürüsü baskına gelince dövünüp tepinmeyeceksin!
Kendi düşen ağlamaz!
Cemil Çiçek " Dışarıdan düşman azaltmaya başladığımız şu günlerde içeride de dostların sayısını arttırmamız gerekiyor" öz eleştirisi yapsa da artık geriye dönüşü mümkün olmayacak şekilde tahrip ettikleri o yolda büyük bir hızla ilerliyorlar. O malum kötü sona her geçen gün biraz daha yaklaşıyorlar.
Başta Erdoğan olmak üzere yandaş ve aktrollere "Paralel sahte delillerle ordu mensuplarını içeri attı. Ergenekon diye bir örgüt yok, paralel orduya kumpas kurdu." dedirtip kendini AKlayan güç kim ise Akpyi bitirecek olan güç de odur!
Bu müslümanlar hep mi oyuna gelecek Allahım? Hiç mi akıllanmayacak? Hani nerde mümin basireti?
Psikolog SÇ
6 Temmuz 2016 Çarşamba
Mutlu İnsanların En Belirgin Özellikleri
Hiç düşündünüz mü?
Aynı aile ortamında yetişen iki kardeşten biri çok sakin olurken diğeri neden saldırgan olabiliyor?
Demek ki mesele şartlar değil. Bu işin içinde başka bir iş var:)
Evet, mutlu insanları diğerlerinden ayıran belirgin özellikler var:
1. Kanaatkardırlar; Sahip olmadıkları şeyler üzerinde düşünüp zaman harcamazlar. Sahip olduklarının keyfini çıkarırlar.
2. Şükrederler; Martin Seligman, her gece onları mutlu eden 3 şeyi aklından geçiren insanların diğerlerine göre daha mutlu olduğunu kanıtladı.
3 . İnsanları olduğu gibi kabul eder, değiştirmeye çalışmazlar.
4. Kendileriyle barışıktırlar, olumlu eleştiriye açıktırlar.
5. İnançlıdırlar ve inançlarından güç alırlar. Geçmişin üzüntülerini geleceğin kaygılarını düşünüp strese girmezler. Anı yaşarlar.
6. İnsanlara güvenir, olumsuz genellemeler yapmazlar. ( Bütün erkekler bencildir ya da bütün kadınlar dır dır yapar gibi)
7. Asla asla demez :)
8. Sıkıntılı olduğunda başka şeylere odaklanır. Sinirlenince elini yüzünü yıkamak gibi.
9. Hatalarının sorumluluğunu alır. Başkalarını suçlamaz, bahane üretmez.
10. Gerektiğinde "Hayır" demeyi bilir. "Herkesi memnun edeceğim" diye kendini paralamaz.
11. Kendine ve sevdiklerine zaman ayırır, onlara önem verir.
12. Zorluk ve engelleri fırsata çevirir. Bireysel Gelişimi için meydan okuma olarak görür.
13. Küçük şeyleri kafaya takmaz, elinden birşey gelmiyorsa "boşver, o kadar da olur" diyebilir :)
14. Negatif enerji yayan insanlardan uzak durur, kendi gibi mutlu insanlarla birlikte olur.
15. Yardımseverdir. En mutlu insanlar verici olanlardır.
16. Sevdikleri işleri yaparlar. Hedefleri doğrultusunda tutkulu bir şekilde çalışırlar.
17. Devamlı olarak gülümserler. Üzüntülüyken bile gülümsemek, iyi hissetmemizi sağlar.
Mini test: Gülümseyerek "ben kötü hissediyorum" demeye çalışın, olmadı değil mi? :)
18. Sağlık, spor, öz bakım, eğlenme ve gezme gibi konularda vakit ve nakit ayırırlar :)
19. Çocuklar ve evcil hayvanlarla oynamayı çok severler.
20. Hayatlarının hemen her alanında mavi rengi kullanırlar. Mavi, mutluluğun rengidir.
Çok mavi, az stres, bol mutluluk...
Ne kadar mutlusunuz?
Ya da
Bu özelliklerden kaç tanesine sahipsiniz?
7 ve daha az: Mutsuz😯
8-12 arası: Mutlu😊
13 ve üstü: Çok mutlu😃
Mutluluğun şartlarla değil, bakış açısıyla ilgisi var.
Psikolog SÇ
5 Temmuz 2016 Salı
Hüzünlü Gurbet ve Kurbet Bayramı
Hüzün Peygamberinin( sav ) ümmetiyiz biz. Ondan mirastır bize hüzün. En sevinçli olduğumuz anlarda bile bir tarafımız hüzünlüdür hep.
Kast ettiğim hüzün, kopukluktan kaynaklanan sahipsizliğin verdiği elem duygusu kesinlikle değil. Allah'tan kopuk insan için herşey yok hükmündedir. Yokluğun elemi kalbi ruhu kasıp kavururur. Kendisi de dahil bütün alem sahipsiz, başıboş ve yetimdir. Böyle bir elem, ruhu beslemek şöyle dursun bütün patolojik hastalıkların kaynağı hükmündedir. Allah kimseyi böyle bir eleme düçar etmesin.
Mukaddes hüzne gelince, o sadece seçkin kulların kalbine taht kurar. Oradan ilahi nefhaları insan ruhuna fisıldar durur. " Buraya ait değilsin "
Evet, insan öyle bir varlık ki, dünyayı yutsa sonsuz eksi bir boş kalır yüreği. Dünyayla tatmin olmaya çalışmak, deniz suyuyla susuzluğunu gidermek gibidir. İnsan dünyada diken üstündedir adeta. Sıkıntılar, musibetler, hastalıklar, tatminsizlikler, başarısızlıklar insanın yüzüne dünyaya ait olmadığını haykırır durur. Dünyadan geçip gitmekte olan bir garip yolcu insan...
Mevlana, Mesnevi'sinin ilk 18 beyitinde, insanı ney ile özdeşleştirmektedir:
Duy şikayet etmede, her an bu ney
Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.
...
Kim ki aslından ayırmış canını, öyle bekler vuslatını.
Kamıştan koparıldığı için inleyip duran ney gibidir insan. Özvatanına kavuşuncaya kadar da bu inlemeler hiç durmayacak. Buna bir de memleket, anne, baba, yar yarenden ayrı düşmenin gurbeti de eklenince hüzün katmerleşir. Bayramlarda, seyranlarda daha bir yoğun hissedilir bu hazin gurbet. Nam-ı Celili Muhammed-i yaymak için dünyanın dört bir yanına dağılan yiğitlerin gurbeti hiç bitmedi bitmeyecek. 81 ilden getirilen toprak koklanır, bazen de ahizenin öbür ucundaki bir seste teselli aranır ama kor gibi yanar durur hep bu gurbet. Anadoluda harman olup dünyaya derman olan yiğitlerin hüzünlü gurbeti.
Anlaşılamamış olmanın verdiği garip hüznü ise cahiller arasında kalmış alimler yaşar. Efendimiz ( sav ) bir Hadis-i Şeriflerinde üç kişiyi garip olarak nitelendirmektedir. Şaki eşin kötü muamelesine maruz kalan kadın ya da erkek, sonradan fakir olan zengin ve cahiller arasında kalan alim.
Kim bilir ruhunda nasıl ağır yaşıyor bu hüznü. Bizim göremediklerimizi görmek, hali hazırdaki tehlikeleri fark edip hissettirememek ne kadar zordur kim bilir? Mavimarmara olayında, son derece nezaketli bir üslupla " 9 canın gitmemesi için keşke otoriteden ( yetkili ) izin alınsaydı" dediğinde Onu Yahudi uşağı ilan edenler "Giderken bana mı sordunuz? " diyen kaba üslubun karşısında süt dökmüş kedi gibi oldular! Ve bunun gibi daha binlerce had bilmez, kaba, çirkin cehalet örneği davranışlar, karşısında nasıl hüzünleniyor kim bilir?
İnsanlık, İslam ve Türkiyenin içinde bulunduğu hali pür melale yanmak ise her yiğidin değil er yiğidin harcı. Müslümanlara karşı kurulan şer ittifakları, her gün gelen şehit haberlerini, sürülen, işten çıkarılan, hapse atılan masum insanları, bombalanan şehirleri, ölen sivil halkı, çöken ekonomiyi, itibarı eksilere düşen dış politikamızı gördükçe üzülmemek mümkün mü? Yangını görüp attığın çığlıklardan dolayi terörist hain işbirlikçi ilan edilmen de işin cabası!
Herşeye rağmen hüzün güzeldir.
Kulluğun sırrı hüzünde gizlidir. Zira her kul biraz garip, her garip biraz hüzünlüdür.
Ne mutlu hüzün Peygamberine tabi olanlara!
Ne mutlu hüzünlü gurbeti, lezzetli kurbete çevirenlere!
Psikolog SÇ
3 Temmuz 2016 Pazar
Cemaat Beni Üç Yerde Şaşırttı
Zor zamanlar, insanların gerçek karekterlerini ortaya çıkardığı gibi kurum, grup ve cemaatlerin de gerçek mahiyetlerini ortaya çıkarır. Zira topluluklar da organizma gibidir; doğar, büyür, yaşlanır, tepki verir ve ölür.
Bu süreçte, Cemaat beni 3 noktada şaşırttı.
İlk olarak , Cemaat, dünyanın neredeyse her yerinde hizmet vermeye çalışan bir yapı ve bütün bunlar da takdir edersiniz ki büyük bir maddi güç gerektiriyor. Bu kadar büyük bir hizmet ağının, bu kadar temiz bir para trafiğine sahip olması çok şaşırtıcı.
Kurumlar, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, her zaman menfaatlerini ön plana çıkaran art niyetli insanlar içine sızıp yolsuzluk, hırsızlık yapabilir. Cemaatin altı üstüne getirildiği halde böyle bir kara para trafiği bulunamadı.
Demek ki, Cemaatin kendi iç dinamiklerine uygun çok etkin bir oto- kontrol mekanizması var ve bu mekanizma Cemaat kaynaklarının suistimal edilmesine izin vermiyor.
Yani himmet, sadaka, zekat ve kurumlardan elde edilen gelirler, yerli yerinde, verilen amaca uygun harcanıyor; okul, dershane, burs, Türkiye'yi uluslararası platformlarda tanıtım amaçlı kültür ve faaliyetler, yoksullara yardım ve daha neler neler..
İşte "Nereye gitti bu himmet paraları? sorusunun cevabı burada!
Zaten Erdoğan, " O okullar milletin parasıyla yapıldı, milletin okulları" derken farkında olmadan bu gerçeği itiraf ediyordu. Milletin gönül rızasıyla verdiği himmet, millete fazlasıyla geri dönmüş çok şükür.
İkincisi, Cemaat bireylerinin direnci cidden hayret verici bir düzeyde! Evet, Cemaatin çok yoğun bir programı var. Dünyanın her türlü şartlarında çalışan kardeşlerimiz var. Ama genel olarak, Cemaatin hayat şartları, Türkiye standartlarının üzerinde.
Kabul etmek gerekir ki, Cemaat içinde olmak, dünyalık açıdan da bir avantajdı. En azından birçok kişiye iş imkanı sağlıyor. Hem de piyasaya göre çok daha iyi şartlarda ve sömürmeden! Süreçten önce, kendi kendime hep şu soruyu sorup duruyordum "Birgün şartlar zorlaşırsa ne olur?"
Şimdi görüyorum ki özkütle olduğu gibi yerli yerinde! Zora gelince kimsenin kaçtığı yok çok şükür. Üstelik Cemaatin geneli bu zorlu süreci, bir meydan okuma, kendimize gelmemiz, silkinmemiz için bir vesile olarak görüyor.
Anlayacağınız bu sıkıntılı dönemi kalbi ve ruhi gelişim için fırsata çevirmişler.
Üçüncü noktaya gelince, eğer Cemaat de kabul ederse, Cemaat adına acizane bir özeleştiri yapmak istiyorum; ne toplumu yeterince tanıyormuşuz ne de kendimizi yeterince topluma ifade etmişiz!
Cemaat bireyleri olarak kendi işimize o kadar yoğunlaşmıştık ki, çok önemli bir noktayı ihmal ettik; Toplumla etkileşime girmek!
Üniversiteyi bitirip bir kaç yıl sonra İzmir'e dönünce çok enteresan şeyler yaşamıştım. Sudan çıkmış balık gibiydim. Toplumu tanıma, adapte olma, ve beklentilerine cevap verme konusunda bir hayli zorlanmıştım. Cemaatin iyi olana endeksli ütopik ortamından sonra kötü- iyi, yalan-doğru, bencil-fedakar vefa-ihanet gibi zıt duyguların iç içe olduğu bir dünyaya alışmak ve doğru tepkiler vermeyi öğrenmek bir hayli zaman almıştı. Toplumla daha fazla etkileşime geçtiğim şu yaz tatillerinde bile hala zorlandığımı itiraf edebilirim.
Şimdi anlıyorum ki, neslimize sahip çıkmak için geceyi gündüze katmak yetmiyor aynı zamanda kendimizi topluma ifade etmek de gerekiyormuş. Yoksa başkaları bizi hem de kendi istediği şekilde anlatırmış! " İstersem Cemaati, bir gecede terörist ilan ederim!" diyenler de bu noktayı kullandı zaten.
Bu süreç, Cemaat için Kazan-Kazan hayır döngüsüdür. Başında da sonunda da kazançlı olan hep Cemaattir. Bedeli ne olursa olsun, Cemaatin bu krizden alnının akıyla çıkması, daha büyük hizmetlere vesile olacaktır. Kim bilir kader planında ne süpriz ihsanlar var? Ne baharlar yaratacak Allah? Bu güzel insanları hangi güzel işlere vesile kılmak için hazırlıyor? Hangi lutüflara gebe yarınlar, kim bilir?
Bedeli ne kadar ağır olursa olsun gerçekler ortaya çıktıkça, doğru yerde olduğunu görmenin huzuru paha biçilemez.
2 Temmuz 2016 Cumartesi
Stres Düzeyini Ölçme Testi
Bu yaşta bu stres iyi değil:)
Stres, değişen psikolojik ve fizyolojik şartlar karşısında vücut dengesinin bozulmasıdır.
Stres, uzun süre devam ederse, ruhsal ve bedensel anlamda çok ciddi hasarlara sebep olabilir. Bu yüzden o sizi bitirmeden siz onu hayatınızdan atmalısınız.
İyi bir stres yönetimi ve stresle başa çıkmak için herşeyden önce stres seviyemizi bilmemiz gerekir.
İşte size stres düzeyinizi öğrenmek için kısa, basit ama ölçme değeri yüksek olan bir test.
Hazır mısınız?
1: Neredeyse Her Zaman
5: Hiçbir Zaman
Her cümleye durumunuza göre 1 ve 5 arasında bir puan verin.
1. Haftada en az 4 gece 7-8 saat uyuyorum.
2. Çok sayıda tanıdığım kişi ve arkadaşım var.
3. Düzenli olarak sosyal etkinliklere katılırım. (Sinema, gezme, dışarda yemek yeme vb...)
4. Temel ihtiyaçlarımı karşılayacak yeterli gelirim var. (Ay sonunu getirme telaşı yok)
5. Boyum ve kilom birbiriyle orantılı.
6. Dinsel inançlarım bana güç verir. (Sık sık dua ederim.)
7. Günde en az bir kez sıcak yemek yerim.
8. Günde yarım paketten az ya da hiç sigara içmem.
9. Haftada 5 kadehten az ya da hiç alkoll tüketmem.
10. 50 kilometre içinde güvenebileceğim bir akrabam var. (Başım sıkıştığında hemen yardıma gelir.)
11. Gün içinde dinlenmek için kendime vakit ayırıyorum.
12. Düzenli olarak duygusal etkileşim ve iletişim içindeyim. (Anlaşıldığımı hissediyorum gibi)
13. Zamanımı iyi kullanıyorum.
14. Günde 3 fincandan daha az çay, kahve ya da kola içerim.
15. Haftada en az 1 kere sırf eğlenmek amaçlı birşey yapıyorum.
16. Kişisel /özel konularda güvenebileceğim bir ya da daha çok arkadaşım var.
17. Sağlığım genel olarak iyi.
18. Öfkeli ve kaygılı olduğumda duygularımı açıkça ifade edebilirim.
19. Yakınlarımla para, yatırım gibi ev içi konular ya da sorunlarla ilgili sık sık konuşurum.
20. Haftada en az iki kere iyice terleyecek kadar beden eğitimi yaparım.
Şimdi bulduğunuz sayıdan 20 çıkarın.
30 ve üstü : Stresten zarar görebileceğinizi gösterir.
60-75 : Ciddi zarar görebilirsiniz.
75 ve üzeri: Profesyonel yardım almanızda fayda var.
Psikolog SÇ
1 Temmuz 2016 Cuma
'Cemaat bitti' Diyenleri Çaya Maklubeye Bekleriz
Bugün size derdi ilâ-yı kelimetullah ve faydalı bir nesil yetiştirmek olan özkütleden bahsetmek istiyorum. Bir burukluk var çehrelerinde, daha bir mahzun bakışları... Konuşurken dalga dalga hüzün yayılıyor çevrelerine.
İsyan asla yok ama yaşadıkları bu hayal kırıklığı yansıyor ses tonlarına. Tepedekilerin indirdiği balyoz bir yana, kendilerini topluma anlatamamış ya da anlaşılamamış olmanın hüznü var bakışlarında. Karşılık beklemek olmaz tabi ama çocuklarına sahip çıkan, çok yakından tanıyıp güvendikleri insanlar terörist ilan edilirken, susanların vefasızlığı da incitmiyor değil. Sonuçta, vefa bizim yamaçların gülü değil miydi?
Peki, bu durum, hizmetlerine yansımış mı? Asla!
"Madem durum bu, neslin, milletin geleceğinden banane, artık ben de evladı iyali düşüneceğim" diyene hiç rastlamadım. İnşaallah rastlamayacağım da...
Anlayacağınız, koşuşturma hep aynı. Hatta bu süreçte, birçoğunun omuzuna daha fazla yük binmiş. Bir teneffüs sünnet kılıp diğer teneffüs farzı eda edenlerin sayısı hiç de az değil. Seccadede ceplerinden çıkardıkları kağıt hep aynı; Öğrenci dua listesi. Vaktin darlığına rağmen en çok vakit ayırdıkları şey; Dua, dua, dua...
Vatan ve milletin içine girdiği şu girdaptan kurtulması için bölüşülen hatimler, cevşenler, salavatlar, tesbihler...
Zaten Allah'tan başka sığınacaları bir kapı da yok ki! Şer ittifak, üst akıl, dış güç CİA, Mason diye iftira atanların bilinçaltında efendileri, bunlar olsa gerek. Ama Hizmet erlerinin ÜST-Akıl denilince aklına gelen tek varlık var; Allah!
Paralel safsatasıyla, herkes onları konuşuyor, ama onlar kendi aralarında siyaset, gündem, aktualite konuşmuyor; Öğrencilerimizin başarısını daha fazla nasıl arttırabiliriz? Afrika'da kaç su kuyusu hedefimiz var? Güneydoğu'ya giden yardımlar çoğalmalı. Gazetelerimize sahip çıkalım. Ramazandayız bol bol dua edelim...
Mantıcı teyze, mantı yapma telaşında. Esnaf Abi, himmetini, ev hanımı mutfaktan arttırdığıyla bursunu denkleştirme derdinde. Şartların zorlaşması, dostların bütün bütün vefasızlığı, üstlerin düşmanlarla ittifakı, onları yolundan alıkoymamış. Çünkü zannedildiği gibi, bu insanlar, hiç de saf, aldatılmış ya da hipnoz altında değiller. Gizli bir ajandaları da yok! Sadece ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar; Vatana millete hayırlı, maddi manevi değerlere sahip satın alınamayacak bir nesil yetiştirmek. Bir eline ayı, diğer eline güneşi verseler, vazgeçmeyecekler. Anlayacağınız, cemaatte durum güncellemesi "Keep Calm, Hizmete devam" Gel de bu insanları sevme şimdi!
Dışardan atıp tutanlar, kendinize bir iyilik yapın, onları ziyaret edin. Emin olun, ikram edecekleri bir demli çay, tepside maklube ve paylaşacakları üç beş güzel kelam, olacak. Çünkü herkes karekterinin gereğini yapar. Aralarında, bizim gibi fevri, "kısasa kısas" diyen gönlü dar bir iki kişi çıkabilir, takılmayın hiç. Genel olarak, düşmanlığa karşı nasıl düşmanlık edeceklerini bile bilmeyen muhabbet fedaileri onlar.
"Allahım layık olduğum için değil, ihtiyacım olduğu için beni bu güzel insanlardan ayırma."